Piksellere İndirgenmiş Bütünlük
Yarışma İçin Yazılmış, Görüş Yazısı
KAVRAMSAL
Alpcan Balcı
Yarattığımız dijital ortamlar hem üzerlerine geliştirildikleri platformlar hem de hedeflerindeki kullanım senaryoları çerçevesinde şekillendirilmektedirler. Biz kullanıcılar da belirli önceliklere göre şekillenen bu dijital ortamlar çerçevesinde kendi yapma ya da gösterme biçimlerimizi şekillendiririz. Başka bir deyişle kullandığımız bağlam ve bağlamı kullanma bilinci ile birlikte oluşturduğumuz içerikler tersinir şekilde birbirlerini besleyen bir döngü içerisindedirler. Artık iletilmek istenen mesaj ile bunun iletildiği araç arasındaki bağ kopartılamaz hale gelir. Hatta araç mesajdan, mesaj da araçtan ayrı düşünülemez durumdadır. Kısaca Marshall McLuhan’ın da belirttiği üzere araç mesajdır ya da en azından araçlarımız mesajlaşmaktadır.
Dijital ortamların sundukları, geniş kitlelere ulaşma ve ortak zemin oluşturma gibi avantajlar düşünüldüğünde mimarlık disiplinin de bunun bir parçası olması gerektiği son derece açıktır. Burada tartışılacak konu dijital ortamın biçimsel anlamda sunduğu şablonlar üzerinden mimarlık disiplinini nasıl bir etki alanına sürükleyeceğidir. Mimari pratik anlamında yıllardık süregelen belirli kısıtlar ve de mecburi öncelikler üzerinde gelişmektedir. İnsana hizmet etme hedefiyle tasarlanırken yapıldığında nasıl bir etki uyandıracağı kaygıları disiplinin özüne işlemiştir. Geleneksel pratikteki yaklaşım tasarım sürecini ve ekipmanlarını asıl yapılacak yapı için birer araç haline getirmiştir. Her zaman gerçek dünyanın sınırları ile birlikte tartışılan bu süreç bizim mimari dediğimiz kavramın temellerini oluşturmuştur. Ancak yeni ortamların disipline entegre olması (ya da disiplinin yeni ortamlara göre şekillenmesi de denilebilir.) dijital araçlarımız ile fiziksel mimari anlayışımızı bir potada eritmeye başlamıştır.
Bu yeni ortamların getirdiği farklılaşan değer yargıları mimariyi imgeselleştirerek bir tüketim malzemesi haline getirmiştir. Artık mimari ürün yapıldığı kullanıcının ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılarken farklı estetik ya da fikirsel altyapıları yansıtan bütün bir bağlamdansa dijital ortamda onunla ilgili görseller bekleyen kullanıcıyı tatmin eden objesel bir hal almıştır. Temelde odağına aldığı sınırlı ve belirli bir sayıdaki kullanıcı tarafından deneyimlenebilen mimari karakter dijital ortamların değer yargıları göz önünde bulundurulduğunda daha arka planda kalacak bir nitelik kazanmıştır. Bununla birlikte, yapının dijital medya ortamlarında çok daha fazla kullanıcının imgesel ihtiyacını karşılayan karakteri ön plana alınmıştır. Bütüncül bir deneyim yaklaşımı giderek sınırlı bir çerçeve içerisinde ilgi çekici bir görüntü oluşturacak obje yaklaşımına dönüşmektedir.
Tekrardan kurgulanan değer ve kapasite yargılarımız kaçınılmaz olarak mimariyi üretim biçimimizi de etkilemektedir. Yeni dijital üretim biçimleri göz önüne alındığında tüketim nesnesini ya da algısını oluşturacak olan kısım her zaman daha öncelikli bir tasarım odağı olmaktadır. Genellikle bir bölümü çok ilgi çekici şekilde tasarlanmış yapılar direkt olarak tasarımcılarının hayal ettikleri imgesel sonuca ulaşma süreçlerinin birer parçası olarak ortaya çıktılar. Hatta bütüncüllüğünü yapının belirli mimari elemanlarına odaklanarak bozmakla kalmayıp, yapının gerçeklerinden adamakıllı uzaklaşarak sadece dijital platformlarda tüketilecek birer imge olarak yola çıkan tasarımlar görmeye başladık. Yalnızca beklenen güçlü görselin oluşacağı kısımları modellenmiş yarım mimari fikirler, zaten hiç yapılmayacağı varsayılarak her türlü sınırı ihlal eden uçuk projeler bu örneklerden bazılarını oluşturdular. Öncelikle yapıların ön plana çıktıkları mimari özellikleri abartılarak kalan bölümler önemsizmişçesine tasarlandı, ardından da dijital ortam için ön plana çıkan kısım dışındaki her şey gereksizmişçesine üretilmesi gereksiz görülen bölümlere dönüştüler. Bütünlükten böylesine bir uzaklaşış ironik olarak piksellerin parçalılıkları üzerine kurgulandı. İşte bu dönüşüm tam olarak yazının başında bahsedilen aracın mesajın kendisine dönüşmesini tanımlamakta. Örneğin iyi bir mimari yapıtın fotoğrafını düşünelim. O fotoğraf karesi aslında arkada gözükmeyen onlarca farklı detayla birlikte güçlü bir imge oluşturmaktadır. Fakat iş direkt olarak o fotoğraf karesini tasarlamaya geldiği zaman karenin barındırdığı imgesellik arkasında yatan gerçeklikten tamamen yoksun kalmaktadır. Bu ayrışma imgenin bizlerde yarattığı genel izlenimi de zamanla değiştirmektedir. Normalde imge ile karşılaştığımızda onun arkasında yatan bütünü bilinçli olmasa da algılayarak onu değerlendiririz. Ancak imgenin kendi başına üretimi, bizlerde varsayımsal olarak barındırdığı arka planı zamanla silikleştirir. Bu imge artık gerçekliğin ta kendisi haline gelir bu durumun kaçınılmaz bir sonucu daha vardır: Gerçeklik arayışımızdaki değişim. Gerçeklik algımız yavaş yavaş bulanıklaşırken dijital ortamlarda tüketilmek için oluşturulan bu kurgulanmış gerçekliklerin, aslıyla olan ilişkilerini sorgulama gereksinimi duymayız. Çünkü artık ihtiyacımız olan şey gerçeklik değildir. Hakikat aslında bir ihtiyaca cevap vermek için orada var olmuştur ve imge o gerçekliğin bir ürünü olarak ortaya çıkar. Fakat amacı ya da ihtiyacı imgenin kendisi olarak belirlersek bu gibi bir ilişki gereksizleşir. Kısacası tüketim eyleminin kendisi ihtiyaca dönüşürken imgeler bunu karşılamak için ihtiyaç duyulan şey haline geliyorlar. Bouldriard’ın dediği gibi “İnsanlar artık ihtiyaç duyduğu için tüketmiyor, tüketmeye ihtiyaç duyuyor.”
Dijital ortamın sunduğu bir diğer avantaj ise şüphesiz ki fiziki sınırları ortadan kaldırmasıdır. Artık her bilgi, kültür, gelenek vb. eskisinden çok daha ulaşılabilir ve çok daha iç içedir. Bu yakınlık avantajı sağladığı faydaların yanı sıra getirdiği mutlak yakınlık ile birlikte farklı mimari habitatları kesiştirmiş ve doğal seçilime benzer bir işleyişle yerelliğin asimilasyonuna neden olmuştur. Tüm dünyanın tek bir iletişim alanında birleşmesi bizleri küresel köy diyebileceğimiz bir dünya düzenine çıkarmıştır. Bu düzende artık mimari ya da herhangi başka bir disiplin yerelliğini ve özgünlüğünü korumakta oldukça zorlanır. Benzer pikseller üzerinde benzer araçlar ile tasarlanmış mimari beklendiği şekilde benzer yapılar üretmeye gayet yatkındır. Dünyanın her yerinde görülmeye başlanan kopyala yapıştır yapıların da bir açıklaması aslında gelişmekte olan dijital avantajların bize getirdiği iletişimsel sınırsızlıktır. Ancak burada eklemek isterim ki bahsedilen sınırsızlık mimari dil bağlamında tam tersi bir sınırlılığın önünü açmaktadır. Artık bir ofis yapısının Çin’de ya da Kanada’da bulunması çok da bir fark yaratmamaktadır. Mimarlar tarzlarını oluşturdukları objesel karakterler bakımından belirleyerek tüm Dünya’da kendilerinden beklenen benzer biçimlerdeki yapıları üretmeye devam etmektedirler. Sanıyorum ki pikseller bizlerin coğrafi ve kültürel tabanlarda yaptığımız mimari sınıflandırmayı yapıların boyut ve biçimlerini esas alan bir tabana indirgediler.
Dijitalleşmenin daha da ileriye taşıdığı mesleki dikeyleşme de köklü değişimlerin temelini oluşturur. Sanayi devriminden sonra yavaş yavaş ortadan kaybolan rönesans insanı yerini daha verimli olacağından işin sadece bir kısmını çok iyi bilen insanlara bırakmıştır. Dijitalleşme ve onunla birlikte gelen küçük küresel köy bağlamı insanları mesleki dikeyleşme konusunda daha da mecbur kılmıştır. Bu sırada da mimarın yaptığı yapının her yerinden sorumlu olma rolü bazı temel kararları veren kişi olma rolüne doğru indirgenmiştir. Artık yapının cephesi konusunda bu bölümde dikeyleşmiş ve işi o olan yeni bir kişi söz sahibi olmaya başlamıştır. Herkesin en iyi olduğu şeyi yapması belki daha verimli bir mimarlık deneyimi anlamına gelebilir ancak bir mimari eserin sunduğu bütünlük özelliğinin geri plana atılmasıyla yapıların mimari karakter bakımından zayıflayarak tekdüzeleşmesine sebep olur. Demir korkuluklarına ve içerisindeki mobilyalara kadar belirli bir mimar tarafından tasarlanan yapılar, mimari disiplinin insan deneyimine tam bir bütünlük içerisinde odaklandığını göstermekteydi. Elbette hala farklı bölümleri aynı mimar tarafından tasarlanana yapılar bulunmakta ancak dijitallikle gelen dikeyleşme günümüz mimarının yapısında karakterini yansıtan bir seviyeye gelmesini engellemektedir.
Genel olarak toparlayacak olursam dijital ortam en büyük darbeyi mimari eserin bütünlüğüne vurmuştur. Yeni üretim metotları ve gösterim şekilleri kendi sınırlarını belirlerlerken kendi değer yargılarını da oluşturmuşlardır. Bu yeni değer yargılarıysa hem ön plana çıkardıkları imgesel ihtiyaçlarla hem de bir bütün olarak neden oldukları mesleki dikeyleşme ile birlikte yapının bütünlüğünün arka plana atılmasına neden olmuşlardır. Praksis ve piksel olarak soyutlanan karşılaştırma aslında bahsedilen bütünlüğün kaybı konusunda da güzel bir aforizmadır. Elle çizilen kesintisiz ve sınırsız bir çizgi ile dijital ortamda parçalanmış pikseller üzerinden gördüğümüz ekrana çizilen çizgi bir değildir. Mimarlık kendini oluşturan gerçek hayat bağlamından günümüzün ihtiyaçlarını karşılayacak olan dijital bağlama geçmenin bedelini bütüncüllüğünü kaybederek ödemiştir. Ayrı pikseller üzerinde sanki tek parçaymışçasına çizilen çizgiler de yeni çağın bizlere getirdiği parçalanmayı sembolik olarak yansıtmaktadırlar. Mimarlık eskiden olduğu gibi ihtiyacı gidermek için hemen hemen her şey düşünülerek sunulan bir tasarım fikri olmaktan çıkarak önceden karar verilmiş belirli bir imgeyi yaratırken ihtiyaçları da olabildiğince iyi bir şekilde çözme disiplinine dönüşmüştür.
pact
Şablonları olmayan, çözüm ve fayda odaklı mimarlık pratiği pact. (pro-active)
info@pactarch.com
+90 545 289 75 89
© 2025, Tüm hakları saklıdır.
SOSYAL MEDYA